Review Category : Köşe Yazıları

Lütvi Mestan’ın Günah Defteri

Doğrudan siyasete taalluk eden yazılar yazmaktan mümkün olduğunca kaçınmak istemişimdir. Ancak inanılanın, doğru bilinenin de haykırılmaya ihtiyacı var.

Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin bir önceki, yani Ahmed Doğan’ın genel başkanlığı Lütvi Mestan’a devrettiği kongre sonunda yazdığım yazı bazı yerlerde çok rahatsızlık vermişti. Bugün, yeni olağan kongreye az bir zaman kala, Genel Başkan Lütvi Mestan görevden alındığı gibi partiden de ihrac edildi.

Mestan’ın Günahları

Evet Mestan’ın günah defteri kabarmıştı. Bu defterin içerisinde sayıca çok olmasa da pahaca çok ağır günahlar vardı.

Lütvi Mestan genel başkan olarak girdiği ilk seçimden sonra, TC Hükümetleri ve Cumhurbaşkanlığı ile sıcak ilişkiye girdi. Aradaki buzları eritti. Diğer bir ifade ile Türkiye ile restleşmedi. TC Başbakanı ve Cumhurbaşkanı’nı ziyareti sonrası da partinin Türkiye ve dahi Türkiye’deki göçmen dernekleri ile ilişkileri gelişti.

Mestan Bulgaristan’da yaşayan Türklerin problemleri ile ilgilenmeye başladı. Problemlerin çözümü için çaba sarf etti.

Son olarak da Bulgaristan Parlamentosunda, okuduğu deklarasyon ile Bulgaristan’ın da üyesi olduğu NATO ve Türkiye lehine görüş beyan etti. Hangi konuda mı, Türkiye-Rusya arasındaki uçak düşürme krizinde…

İşte tam da bu yüzden Lütvi Mestan’ın üzeri çizilmeliydi.

Ve nihayet çizildi de… Şimdi partide konsey dönemi başladı, kongreye kadar… bu arada “konsey” lafını ilk defa çocukluğumda Türkiye’deki askeri darbe sonrası duymuştum.

Hayırlı olsun diyelim.

“Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”

b.colakoglu@balturk.org.tr

Dr. Bayram ÇOLAKOĞLU

Read More →

Avrupa’da Yükselen Yabancı ve İslâm Karşıtlığının Batı Trakya ve Bulgaristan’daki Türklerin Dini Hayatlarına Yansımaları

“Gümülcine Yeni Cami dün gece kimliği belirsiz kişi veya kişilerin saldırısına uğradı. 9 Ekim Cuma gecesi kimliği belirsiz kişi veya kişiler Yeni Cami’nin kapısına sprey boya ile yazı yazıldı ve şekiller çizildi. Saldırganlar, cami kapısına Yunanca “Türkler dışarı” (Ekso i Turki) yazdılar.”

Bu haberi okuyunca etnik kimliğimizin inkârından sonra sıranın dini kimliğimize geldiğini üstelik mesajın dini mekânlarımıza etnik yazılarla çok açık verildiğini birkez daha gördük. Gerçi bunun ilk ve yeni bir eylem olmadığını maalesef ki biliyoruz. Gelin hafızamızı tazeleyelim;

2015 Nisan ayında Gümülcine’de Yenicemahalle’deki Mahmaut Ağa Camii kundaklanmış ve çıkan yangında ciddi maddi hasar meydana gelmişti. Aynı gece Alankuyu Mescidi’nin bahçesi saldırıya uğrayarak ağaçlar kesilip bahçeye zarar verilmişti.

2014 Nisan ayında, Dedeağaç’taki Avandos mahallesi mescidinin kapısına kesilmi bir domuz kafası bırakılmıştı.

2014’te Rodos’ta Müslüman mezarlığına yırtılmış Kur’an-ı Kerim sayfaları Altın Şafak broşürleriyle birlikte atılmıştı.

2013’te Başkent Atina’da Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma Fethiye Camii’nin restorasyonu amacıyla yapılan ihaleye karşı çıkan aşırı sağcı bir grup ihalenin yapıldığı binaya saldırı düzenlemişti.

2012’de Gümülcine’deki Eski Camii’ye 20 kişilik bir topluluk tarafından molotof kokteylleri ve havai fişeklerle kundaklama girişiminde bulunulmuş, caminin arka pencerelerinden birine “Altın Şafak”ın (Hirisi Avgi) adı yazılı bir pankart asıldı.

2011’de Kavala’da Alaca Camii’nin girişinde, kimliği tespit edilemeyen kişi ya da kişilerin bir domuzu kestikleri, daha sonra başını bıçak ile ahşap kapı üzerine çiviledikleri bildirilmişti.

2011’de Gümülcine’ye bağlı Uysallı Köyü Camii’nin camları kimliği belirsiz kişi veya kişilerce kırılmıştı.

2010’da İskeçe Beyköy Camii’ne molotoflu saldırı düzenlenmişti.

2009’da İskeçe’deki Sünne Camii’ne kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından düzenlenen saldırıda, caminin camları kırılmış, kapı ve duvarlarına boya ile Yunanca küfür içeren sloganlar yazılmıştı.

2009’da Gümülcine Poşpoş mahallesindeki Türk Azınlığa ait mezarlık, kimliği belirsiz kişilerce tahrip edilmiş, 20’den fazla mezar taşı yerinden sökülerek kırılmıştı. Mezarlık duvarlarına ise “Konsolosluk Defol” ve “Hrisi Avgi- Altın Şafak Örgütü” yazıldığı kaydedilmişti. Aynı mezarlık, 2012’de ikinci kez saldırıya uğramış, bu kez yaklaşık 10 mezar taşına zarar verilmişti.

2004 yılında kundaklanan ve tamamen yanan İskeçe’deki Okçular Köyü Camii, 2009’da tekrar kundaklanarak yakılmak istenmişti.

Bu olaylar, son yıllarda Batı Trakya’da diğer alanlarda yaşanan insan ve Azınlık hakları ihlallerinin yanı sıra dini hayata müdahalede kutsal mekânlara yönelik saldırıların da arttığını da açıkça göstermektedir. Ülke genelinde pek çok olayda adı geçen, Batı Trakya’da da son yıllarda yukarıda da sıraladığımız olaylarla da adını duyuran göçmen ve yabancı karşıtı söylemiyle dikkat çeken ırkçı Altın Şafak’ın siyasi bir parti olarak mecliste güçlenerek yer alması ise Türk Azınlık açısından endişe konusu.

2009’da sadece yüzde 0.29 oy alan Altın Şafak’ın, 2012 seçimlerinde yüzde 7 oy alarak meclise girmesinin ardından aynı yıl Batı Trakya’da Türk Azınlık köylerinde Altın Şafak örgütü üyesi oldukları söylenen motosikletli gruplarca gösteriler ve Gümülcine Türk Gençler Birliği’ne ve T.C. Gümülcine Başkonsolosluğu’na yürüyüşler gerçekleşmişti. 2015 Eylül seçimlerinin ardından 18 milletvekili ile parlamentoda 3. güç olarak, Avrupa Birliği ülkelerinde faaliyete müsaade edilen Neonazi yanlısı tek siyasi parti olarak var olmaya devam eden Altın Şafak’ın bölgeye etkisi ne olacak göreceğiz.

Gelin bir de 7,3 milyon nüfuslu Bulgaristan’da yaşayan 1,5 milyon Müslüman Türk’ün maruz kaldıklarına bakalım.

Bulgaristan’da ırkçı grupların Müslüman ibadet yerlerine saldırıları sistematik olarak devam ettiği ve Müslüman nüfusun tepkisine rağmen son 25 yılda bu tür eylemlerin sayısının 250’ye ulaştığı kaydediliyor.

Bulgar parlamentosunda da hala yer alan ırkçı Ataka (Atak) partisi gibi oluşumların üyelerinin saldırıları özellikle son yıllarda arttığı belirtiliyor. Hatırlanacağı üzere, 2011 Mayıs’ında, Bulgaristan’ın Türklere olan zulüm ve soykırım politikalarına karşı ilk direniş ateşinin yakıldığı kent olarak bilinen Cebel’de, on binlerce Türk’ün kutlamalar için bir araya geldiği gün, ATAKA taraftarları, cami önünde Cuma namazı kılan cemaatin üzerine yumurta attı ve bir seccadeyi yaktı.

ATAKA yandaşları, bundan kısa bir süre önce de, yine Cuma namazı sırasında Ataka partisi milletvekilleri Sofya’da Banya Başı Camisi’ne karşı provokatif bir eyleme imza atmışlardı.

2010’da Şumnu’da bulunan Şerif Halil Paşa Camii (Tombul Camii) saldırıya uğramıştı. Şerif Halil Paşa Camii’nin duvarlarına gamalı haç işareti çizilerek, İslam karşıtı küfür içerikli sloganlar yazılmıştı.

2012 yılında Nevrakop’ta bulunan Blagoevgrad Bölge Müftülüğü binasına kesilmiş bir domuz başı asılmıştı. 2014 yılında ise Nevrokop’taki yaklaşık 500 yıllık Karaca Paşa Camisi’nin minaresine önce 2,5 metre boyunda demirden yapılmış bir haç dikilmiş, sonrada minarenin alt kısmına kırmızı boyayla gamalı haç çizilip, Hristiyan propagandası içeren ırkçı sloganlar yazılmıştı.

Yine 2012’de Velingrad Merkez Cami saldırıya uğramış, daha önce de Müslüman mezarlığında kabirler kırılıp tahrip edilmişti.
2015’te ise saldırılar oldukça yoğunlaşmış görünüyor.

Blagoevgrad şehrinde yaşanan olayda caminin girişine kesik domuz ayakları ile kanlı kalplerin bırakıldığı bildirilmişti.

Olayın Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinin 137. yıl dönümünün kutlandığı günde gerçekleştirilmesi dikkatleri çekmişti.

Varna’daki Aziziye Camii’nde sabah namazı öncesinde meydana gelen yangının çıkış sebebinin İslam karşıtlarının saldırısı olduğundan şüphelenilmişti. Aynı caminin çatısı iki yıl önce de ateşe verilmişti.

2015’te Yukarırahova’da (Gorna Oryahovits) bu kez inşaat halindeki camiye saldırı düzenlenmişti. Irkçı ve İslam karşıtları tarafından düzenlendiği belirtilen saldırıda camiye gamalı haç işaretleri ve hakaret içerikli ifadeler çizilmişti. Irkçıların aşırı tepkilerinden dolayı caminin minaresinin yapımından vazgeçilmişti. Ancak saldırılar ve engellemeler durmayınca caminin inşaatı da durdu. Cami şu an kaba inşaatı tamamlanmış halde durduğu bildiriliyor.

Bu yılın Ramazan ayının başında ise Gotse Delçev’de de camiye “kesik domuz başı” atılarak saldırıda bulunulmuştu.

Yine bu yıl, Dobriç şehrinde bulunan Hacı Osman Camisi’nin duvarlarına 2 metrelik haç çizilmiş, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Filibe’nin merkezindeki Hüdavendigar Camii (Cuma Camii) ise ateşe verilerek yakılmak istenmişti. Murat Hüdavendigar Camii2014’te de gösteri yapan bir grubun, taşlarla ve yanıcı maddelerle saldırısına maruz kalmıştı.

Avrupa genelinde yükselen İslamofobi ve yabancı düşmanlığının, yukarıda Batı Trakya ve Bulgaristan Müslüman Türklerinden örneklerini sıraladığımız etkilerinin, farklı etnik ve dini grupların bir arada yaşadığı diğer Balkan ülkelerinde de olduğu muhakkak. Etnik çatışmanın beşiği olan Balkanlar’da İslâm karşıtlığı, ‘90’lardaki etnik baskı sürecinde yaşandığı gibi bu çatışmadan beslenerek şiddetli boyutlara ulaşıyor.

Günümüzde de bölge Müslümanları, bazı çevrelerin “İslâm dinini ve bu dinin mensuplarını kendi varlıklarına karşı tehdit unsuru” olarak görmeleri gerekçesiyle direk ya da dolaylı olarak şiddet eylemlerine maruz kalıyor.

2000’li yıllarda yükselen yabancı ve İslâm düşmanlığıyla birlikte artan ırkçılık ve nefretin kendini gösterdiği alanlardan biri olarak ibadethanelere saldırılarda Avrupa’da da bilanço ağır.

Avrupa ülkelerinde de Müslüman nüfusla paralel olarak artan cami ve mescitler, ırkçı ve Müslüman karşıtı grupların saldırılarına hedef oluyor. Almanya’da 2012 yılından Mart 2014’e kadar camilere 78 saldırı düzenlenmiş. Londra polisinin açıkladığı verilere göre, 2013 yılında sadece başkentte 500 Müslümanlara karşı nefret suçu işlenmiş. Norveç, Danimarka, Hollanda ve Avusturya’da da 2013 ve 2014’te camilere domuz başı bırakma ve cemaat ve imamlara fiziksel şiddet olayları yaşanmış.

Bu da gösteriyor ki, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslâm karşıtlığı gibi toplumları etnik ve dini ayrıştırıcı eylemlerin artışına aklı selim hiçbir ülke kayıtsız kalmamalıdır. Dünyadaki en büyük sorun belki de, birlikte yaşayamamadır. Avrupa ve özellikle etnik ve dini alt ve üst kimliklerin iç içe geçtiği Balkan ülkeleri, ‘farklı olanı kabul edip, farklı kültürlerle, farklı renkteki insanlarla nasıl birlikte yaşayacağımızın cevabını bulmalı ve uygulamalı, içselleştirmede eğer zorlanıyorsa, ‘sindirmek’ eylemini asimilasyon olarak değil hazmetme olarak algılamalıdır.

Dilek Adalı OSMAN

 

Read More →

HANİ KARDEŞTİK !!! – Süheyl Çobanoğlu

7 Haziran Seçimleri yeni yapılmış, HDP/BDP  yüzde 10 barajını aşarak 80 milletvekili çıkarmıştı. Şahsen samimiyetlerine inanmasam da, demokrasiye inancım gereği, şiddetin yerini siyasetin almasının önemi nedeniyle sonucu olumlu karşılamıştım.

Barış sürecinde asker ve polisin eli kolu bağlandığından PKK silahlanmaya, militan devşirmeye ve gittikçe artan dozda şehirlere bomba ve tuzaklama yaptığı duyumlarına rağmen  seçim öncesi bu partiyi pazarlayanlar, Türkiye’nin partisi olduklarını iddia ediyor, barıştan, hoşgörüden bahsederek her kesimden oy talep ediyorlardı… Kardeştik ya…
Nitekim doğal oylarının üstünde aldıkları oylar da bu söylemin halkta karşılık bulduğunu gösteriyordu. Ne de olsa kardeş olduğumuzdan vatandaşlarımız, huzurun ve asayişin sağlanarak kamu düzeninin tesis edileceğine inanıyor, dış güçlerin üzerimizde oyun oynayamayacağını, birlik, beraberlik ve içinde aydınlık bir gelecek inşa edileceğini zannediyordu…
Halk ödediği ağır bedele rağmen, bölücü pkk terörünün katlettiği evlatlarının acısını yüreğine bastırmıştı. Suriye’nin Ayn el Arap (Kobani) kasabasındaki olayları bahane ederek Ekim 2014’te bir çok ilimizde ayaklanma teşebbüsünde bulunmalarına, 300’den fazla okulu, çok sayıda kamu binasını,  bölgeye yatırım yapan şantiyeleri, iş makinlarını vs. yakmalarına ve kendilerinden olmayan bir çok masum sivili katletmelerine rağmen kardeşlik hatırına geçmişi unutmaya hazırdı.
Meğerse hepsi bir yalanmış. Barış süreci denen gaflet döneminde szöde yurt dışına çekilecek olan terör örgütü, gücünü arttırmak amcıyla iyice silahlanmış, militanlarını çoğaltmış, tonlarca bombayı, yolların altına tuzaklıyarak bugünler için hazırlamış. HDP’li Belediyeler de bir güzel asfaltlayıp tuzağı kamufle etmişler…
Seçim öncesinde HDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu “bu parti barajı aşamazsa kıyamet kopacak” diyerek tehdit edip olacakların ipucunu vermişti. 20 Mayıs’ta PKK’nın silahlı kanadı HPG, vatandaşlara mektup göndererek, “Eğer sizin ailede bir tek oy AKP veya başka bir partiye gitsin o zaman hesabımız da büyük olacağını bilmeniz gerekir” tehdidinde bulunmuştu.
Ne güzel kardeştik filan derken, barajı da aşmalarına rağmen seçimin hemen ertesi günü 08.Haziran’da, Muş milletvekili Burcu Çelik, bölgenin yerel halkı olan korucuları tehdit ederek, “Bu memleketten defolup gideceksiniz. Bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini biz çok iyi biliyoruz” diyordu… PKK’dan yapılan “Ateşkes fiilen bitmiştir ” açıklamasının ardından KCK üyesi Zübeyir Aydar’dan tehdit geldi: “Gereken cevap verilecek”… 29 Haziran’da PKK’nın elebaşılarından Karayılan, “Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür” diyerek tehdit etti.Terör örgütü PKK’nın silahlı kanadı HPG tarafından koruculara yönelik hazırlanan bildiride, “Sizleri hedef almaktan kaçınmayacağımızı bilmelisiniz” tehdidinde bulunuldu. Sözde biz kardeştik ama HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ, “Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz” dedi…
HDP Hakkâri Milletvekili Abdullah Zeydan, “PKK’nin öyle bir gücü var ki sizi tükürüğüyle boğar” dedi… Kardeş olduğumuzu sehven unutan HDP milletvekili Faysal Sarıyıldız, PKK’ya verilmek üzere Suriye’den getirilen ağır silahları teslim alacak kuryeyi, olay yerine götürdüğü fotoğraflarla medyaya yansımıştı… İngiliz basınına konuşan Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret “Cizre’de Türkiye’ye karşı iç savaş yürütüyoruz” dedi. Kars’ta terör örgütü PKK’lılara gıda ve ihtiyaç malzemesi götürüldüğü ihbarını alan emniyet güçleri, 3 aracı durdurdu. Araçlarda yer alan HDP Kars Milletvekili Şafak Özanlı ve beraberindeki 8 kişi gözaltına alındı.  Hani kardeştik!!! Be hemşehrim…
Süheyl ÇOBANOĞLU

Read More →

İki Haber ve Düşündürdükleri

Gökçeada Rum Azınlığı’nın Ortaokulu –Lisesi 1964’ten sonra ilk defa olarak 28 Eylül tarihinde sekiz öğrenciyle tekrar eğitim öğretime başlayacak. Okulun açılışı ise 12 Ekim günü Patrik Vartholomeos tarafından yapılacak. Okulda Türkçe ve Türk edebiyatı da öğretilecek; geziler, sportif faaliyetler ve iki ülkenin okullarının kardeş olması gibi projeler de düşünülmektedir.

Hatırlanacağı gibi 2013 yılında da Gökçeada’da Rum ilkokulu yeniden açılmıştı. Bundan sonraki hedef ise Gökçeada’da anaokulu kurmak!

Uluslararası anlaşma, antlaşma ve diğer AB normlarına göre eğitim her çocuğun hakkıdır ve kısıtlanamaz. Devletler eğitim konusunda çok titiz davranmalı; kültürleri, dinleri ve yaşam tarzları farklı olan insanlara da bu hakkı sunmada fedakar olmalıdırlar.

Yukarıdaki haber Yunanistan’ın ulusal Kathimerini gazetesinde yayınlandı. Haberde Gökçeada’da sekiz Rum çocuğu için azınlık ortaokulu açılacağı belirtiliyordu. Ne kadar güzel ve ince düşünce değil mi? Az sayıda insana da olsa bu hizmeti sunmak bir cesaret, gurur ve büyüklük meselesi olsa gerek, ya da en azından biz öyle olabileceğini düşünüyoruz.

Ancak eğitim hakkı dünyanın her yerinde böyle değil. Bunun tam tersini uygulayan ülkeler de var. Yıllardır herkes Yunanistan’ın demokrasinin beşiği olduğunu iddia etmektedir. Ancak bu demokrasi kimin için, nereye kadar ve nasıl uygulanmaktadır? İşte fark tam da burada.

Batı Trakya’da yaşayan bir avuç insan ne yazık ki AB şartlarında eğitim alamıyor. Sorun anaokullarından başlıyor. Azınlık insanı; kahvede, tarlada, işte, pazarda ve kısacası her yerde Türkçe konuştuğundan ve anadili de Türkçe olduğundan açılacak olan anaokullarına Yunanca’nın yanısıra bu dilin de girmesini istemektedir. Bu istek yıllardır tekrarlanmakta, ancak karşı tarafta bu feryadı ne yazık ki duyan olmamaktadır. Türk turist sayısının bölgemize ziyaretleri arttıkça bazı kuruluşlar Türkçe kurslar başlatırken, devletin Tükçe’ye karşı takındığı bu tutum çok düşündürücüdür! Peki bu çocuklar anadilini nerede geliştirecek? Anadil temeli olmadan diğer dilleri nasıl öğrenecek? Bu tür soruları çoğaltmak mümkündür.

Özel alana gelindiğinde ise kar amacı gütmeyen BAKEŞ- Batı Trakya Kültür Eğitim Şirketi İskeçe ve Gümülcine’de birkaç anaokulunu faaliyete sokmuş durumda. Ancak bu yetersizdir. Devlet de bu konuya mutlaka el atmalı ve Azınlık insanının anadillerini öğretmede yardımcı olmalı ve Gökçeada’daki Rum anaokulu ile birlikte Yunanca ve Türkçe eğitim veren Azınlık anaokulları mutlaka açılmalıdır!

Orta eğitimde ise durum çok daha vahimdir. Azınlık ortaokul ve liseleri çok yetersizdir. Çocuklar balık istifi gibi sıralarda oturmaktadır. Azınlık insanı cehalete karşı “okumak istiyoruz, okumak istiyoruz” diye feryat ederken ne yazık ki hep geçici çözümler üretilmekte ve çağdaş mekanların yaratılması hep ertelenmektedir. İskeçe Muzaffer Salhoğlu Azınlık Ortaokulu-Lisesi’nde durum çok vahim. Okulun üç sınıfı öğleden sonra eğitime alındı. Koskoca İskeçe’ye bir Azınlık okulu yapmak bu kadar mı zor! Hıristiyan vatandaşlara sağlanan imkanlar neden Azınlık insanına sağlanmıyor? Bir topluluk eğer Türkçe ve Yunanca eğitim almak istiyorsa neden engellenmek isteniyor?

Gümülcine’de faaliyet gösteren Celal Bayar Lisesi’nde de durum buradan farksız. Rodop ilinde nüfusun yarısı Müslüman Türklerden oluşmaktadır. Yaklaşık 800 çocuğa bir ortaokul ve lise! Bu çağdaş dünyanın bir rekoru olsa gerek! Keşke böyle bir rekora tanıklık etmeseydik.

Burada da önemli olan iyi niyettir. Devlet eğer iyi niyet gösterse bu sorun bir yıl sürmez çözülür. Papandreu zamanında okula ek bina yapıldı ve sorun kısmen çözüldü. Böyle bir davranışı şimdiki yöneticilerde ne yazık ki göremiyoruz. Onlar belki mütekabiliyet esastır, diyebilirler. Ancak Gökçeada’da sekiz kişi için ortaokulu açılırken, bunun adı nedir? Acilen Rodop ilinin büyük köylerine, örneğin Kozlukebir, Sirkeli gibi köylerine Azınlık ortaokulu kurulmalıdır. Yoksa Azınlık ortaokuluna gitmek için her gün 150km. yol kateden çocuklarımızın çilesi hep devam edecek.

Bu konuda BAKEŞ girişimlerde bulunmuştur. Okul açma durumu hep yokuşa sürülmekte ve dolayısıyla da olumlu bir sonuç henüz alınamamıştır. Bunun sonucunda da Celal Bayar Lisesi yöneticileri bu yıl bu kadar çok çocuğa nasıl ve hangi mekanda eğitim vereceğini kara kara düşünmektedir.

Yine bir internet sayfasında bu yıl İstanbul’daki Zoğafyon Rum Lisesi’nin 122. yılının kutlanacağı belirtilmekte ve yıl içine yayılan etkinliklerde neler yapılacağı detaylı bir şekilde okuyucuya aktarılmaktadır. Doğrusu bir Azınlık ferdi olarak kıskandım! Keşke Celal Bayar Lisesi’nde de bu faaliyetler olabilse, dedim. Yıl içine yayılan ve Paskalya’ya kadar sürecek olan kutlamalarda bakın neler yer alıyor:

1- 60 yıl önce mezun olanlar tekrar sıralarına dönecek ve plaket verilecek.
2- Mezunlar, öğrenciler ve okulun dostları 122 balonla birlikte İstiklal Caddesi’nden Taksime kadar yürüyecek ve Güverciler uçurulacak.
3- Kostas Mancio, okul bahçesinde; Çiçanis, Hacidakis ve Theodorakis’in bestelerinden oluşan bir konser verilecek.
4- Okuldan 12 öğrenci özel “Mantulidi” özel okulunda misafir edilecek.
5- Selanik Barosu 30 Kasım’a kadar sürecek olan bir resim sergisi açılacak.
6- Yana Athanasiadi’nin yönettiği Amerikan Koleji “Anatolia” Mezunları Orkestrası konser verecek.
7- Mitropolitler eşliğinde ayinler düzenlenecek.
8- Niku Portakaloglu konser sunacak. Konserde 1965 ve 1975 mezunları bulunacak.
9- Taksim Agia Triada Kilisesi’nde ayin tertip edilecek.
10- 1965 ve 1975 mezunlarına okulda yemek ikram edilecek.
11- Verialı yazar Giorgu Kocaeridi’nin “Bursa’nın köylerine yolculuk” ve “Adapazarı ata köylerine ” adlı kitapları tanıtılacak.
12- Lozan Mubadilleri Korosu konser sunacak.
13- Boğaz’da yemek verilecek.
14- Etkinliklerin bir kısmına Bursa Nilüfer belediyesinden temsilciler de katılacak.
15- Paskalya’ya yakın bir tarihte Beyoğlu’nda çocuklar tarafından dini şarkılar söylenecek.
16- Yönetim Kurulu Balıklı Hastanesi Huzur evi ve Psikiyatri bölümünü ziyaret edecek.
17- Okul öğrencileri Lozan’daki nükleer araştırma merkezi CERN’i ziyaret edecek.
18- Paskalya öncesi Arnavutköy’deki bir retoranda eğlence düzenlenecek.
19- Uluslararası Korolar Festivali düzenlenecek. Katılmak isteyen korolar 50 evro ödemek koşuluyla 31 Aralık tarihine kadar başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Ödül töreni Zoğrafyon Lisesi’nde düzenlenecek.
20- Mantulidi Eğitim Merkezi işbirliği ile “Odiseas Elitis” konulu 5. Uluslararası Öğrenci Kongresi düzenlenecek. Kongreye ABD, Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye’den akademisyenler katılacak.
21- Öğrenciler, öğretmenler, veliler ve şiir severlerin katılımıyla Dünya Şiir Günü kutlanacak.
22- İnsani amaçlı kermes tertip edilecek.
23- Selanik Belediyesi Vafopuliu Korosu konseri.
24- Mezarlıkları ziyaret.

Gerçekten de okuyunca hayretler içinde kaldım. Çok zengin ve nitelikli bir program. Peki biz Celal Bayar Lisesi’nde böyle bir program yapabilir miyiz? Yapamayız! Çünkü bizde her şey çok kısıtlı da ondan. Geçtiğimiz yıllarda bırakın bu faaliyetlerin bir çeyreğini düzenlemeyi, birkaç yıl mezuniyet törenleri yapıldı ve hemen göze battı! 2014 yılında yapılan mezuniyet törenine bazı yetkililer ve basın davet edilmedi! Peki veliler çocuklarının başarılarını hiç basında görmek istemediler mi?

İstemiş olsalar da törenin neden basına kapatıldığını okul yönetimine sormak gerekir. Eskiden okulda resim sergileri yapıldığını basın arşivlerinden öğreniyoruz. Ancak son yıllarda ne yazık ki etkinlikler gittikçe fakirleşiyor.

Sonuç olarak, Türkiye’deki okullar dünyaya daha fazla açılırken, Yunanistan Batı Trakya’daki Celal Bayar Lisesi ve İskeçe Muzaffer Salihoğlu Azınlık Lisesi gittikçe kendi içine kapanıyor!

Son olarak Zoğrafyon Lisesi yöneticilerini buradan kutlarken, inşallah bizim buradaki lise müdürleri de bunlardan ilham alırlar diyorum.

http://www.kathimerini.gr/830711/article/epikairothta/ellada/prwto-koydoyni-sto-gymnasio-imvroy

http://www.grtrnews.com/122-xronia-zografeio-programma-ekdiloseon/

İbrahim BALTALI

 

 

Read More →

Batı Trakya Cumhuriyetinin Kuruluşunun 102. Yılı

batıtrakyakose

Rodoplar’da Müslümanlar yani Türkler, 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı Rus Savaşı ve sonrasında çok sayıda hükümet kurarlar. Bunların belli başlıları kabule göre, 4 Mart ya da 16 Mayıs 1878’de kurulan Rodop Hükümeti Muvakkatesi, 31 Ağustos 1913’de kurulan Batı Trakya Cumhuriyeti (Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi), 30 Temmuz 1915’te kurulan Radalyos ile 25 Mayıs 1920’de Bulgarların da desteğiyle kurulan “Garbi Trakya Müstakil Hükümeti” (Hemetli Hükümeti)dir. Bir de kurulmak istenip de kurulamayan…

Daha çok Ahmet Ağa Timirski ile özdeşleşen ve kabule göre 4 Mart ya da 16 Mayıs 1878’de kurulan Rodop Hükümet-i Müstakilesi, 35 bin kişiden oluşan silahlı gücü ile 4 milyon insanın yaşadığı coğrafyada 8 yıl boyunca varlığını sürdürür.

31 Ağustos 1913’te kurulan Batı Trakya Cumhuriyeti’ne gelince… Hükümetin temeli, adımı Kuşçubaşı Eşref komutasındaki 116 kişiden oluşan müfrezenin, 16 Ağustos 1913’te Koşukavak’ta (Krumovgrad) yerel hükümeti kurmasıyla atılır. Bunu 18 Ağustosta Mestanlı (Momçilgrad), 19 Ağustos’ta Kırcaali (Kırcali) yerel hükümetlerinin kuruluşu izler.
31 Ağustos’ta Gümülcine’nin geri alınmasıyla birlikte, Batı Trakya Hükümeti Muvakkatesi’nin kurulduğu tüm dünyaya ilan edilir.

11 kişiden oluşan Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi yönetiminde, Hoca Salih Efendi ve Süleyman Askeri Bey dışında 9 kişi daha yer almaktadır. Bunlar, Mehmet Şükrü Paşa, Hacı İsa Efendi, Hilmi Paşa, Hafız Ali Galip Efendi, Hacı Saffet Efendi, Mehmet Şükrü Paşazade İbrahim Bey, Hüseyin Paşa, Hacı Beyzade Osman Nail Bey ile Hoca Mehmet Efendi’dir. Fakat asıl yetki, daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa’nın da başkanlığını yapacak olan Süleyman Askeri Bey’dedir.

Sınırları doğuda Meriç, batıda Struma-Karasu, güneyde Ege denizi, kuzeyde ise Kırcaali ve Ropçaz’ı içine alacak şekilde Filibe ovasına kadar uzanmaktadır. Rum ve Bulgarların da yaşadığı 23.591 kilometrekare büyüklüğündeki bu devletin nüfusunun ezici çoğunluğunu ise Müslümanlar yani Türkler oluşturmaktadır.

Yaklaşık 16 bin kişiden oluşan silahlı güce sahip bulunan Batı Trakya Hükümeti, Fethi Okyar’a göre, Yunanistan ve Bulgaristan’ın yanı sıra, Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk ve İtalya tarafından tanınmıştır. Kendi idaresini ve mahkemelerini kurmuş, mührünü ve pulunu bastırmış, marşını hazırlamış, gümrük kapılarını oluşturmuş bulunan cumhuriyet, Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında yaşanan anlaşma sonucu 56 gün sonra 25 Ekim 1913’de varlığını sona erdirir.

Başkanlığını Fuat Balkan’ın yaptığı 30 Temmuz 1915’te kurulan Radalyos Hükümeti’ne gelince. Drama’nın yanı sıra Kavala ile Serez’in de bir kısmını içine alan, 19 bin kilometre kare alan üzerinde kurulu bulunan ve 320 bin nüfusa sahip olan bu hükümet varlığını 27 Eylül 1917’ye kadar devam ettirir. Amaç daha çok Çanakkale Savaşlarının sürdüğü bir dönemde, karadan yapılacak bir askeri harekâtın önüne geçmektir. Yaklaşık 30 bin silahlı milis ordusuna sahip olan hükümet, görevini başarıyla yerine getirmiştir. O kadar ki, özellikle tamamı Sarışaban’lı Türk gençlerinden oluşan 3 milis taburu, Pravişte, Kavala ile Drama’nın değişik bölgelerinde yapılan saldırılarla 4. Yunan Kolordu Komutanı Orgeneral Pangalos ile çevresindekileri teslim olmak zorunda bırakmıştır. Burada görevi biten milis güçleri daha sonra, İstanbul ile Filistin ve Yemen cephelerine gönderilmişler ve ancak çok azı geri dönme şansına sahip olmuştur.

Garbi Trakya Müstakil Hükümeti … 25 Mayıs 1920’de Hemetli’de Bulgarların da desteğiyle kurulan “Garbi Trakya Müstakil Hükümeti”, Batı Trakya’nın Yunanistan tarafından işgali ile meydana gelen direnişi daha iyi organize etmek ve mücadeleyi dünya kamuoyuna duyurmak için kurulmuştur. Vangel Yorgiev ve Doktor Daçkov adında iki Bulgar’ın da bulunduğu hükümet asıl mücadelesini askeri alanda vermiştir. Türk ve Bulgarlardan oluşan Yüzbaşı Fuat Balkan komutasındaki müfrezenin merkezi ise günümüzde Mestanlı (Momçilgrad) sınırları içinde bulunan Bektaşlar (Kamanets) köyüdür.

Son olarak da yarım kalan, gerçekleşmeyen hükümet kurma girişimine gelince…
Batı Trakya’da yaşayan insanlar, Lozan Barış Antlaşmasının hemen ardından, Türkiye ile birleşme beklentileri gerçekleşmeyince bağımsızlık için harekete geçerler. 19 Eylül 1924’te Sovyetler Birliğine mektup yazarak, bağımsız bir sosyalist devlet olma taleplerini iletirler.

Ne yazık ki, Bulgaristan sınırları içindeki Koşukavak (Krumovgrad), Mestanlı (Momçilgrad), Darıdere (Zlatograd), Paşmaklı (Paşmaklı), Ropçoz; kısaca Türklerin, 1913 Batı Trakya Cumhuriyeti sınırlarını içine alan bağımsız devlet olma isteği, Sovyetler Birliği’nin olumlu bakmaması nedeniyle hayata geçirilemez.

Bazı tarihçilere göre, Rodoplar’da meydana gelen bu direnişler ve siyasi mücadeleler, Anadolu’da yaşanan emperyalist işgale karşı, halk direnişinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun birer provası olmuştur.

Evet, Batı Trakya Cumhuriyeti’nin ve Rodoplar’da hükümet kurma girişimlerinin öyküsü kısaca bu. Daha uzun bilgi almak isteyenler, bu konuda yapım-yönetim ve metin yazarlığını yaptığım, duvarımda yer alan TRT yapımı Rodop Hükümetleri adlı belgeseli izleyebilirler.

Kaynak: Metin EDİRNELİ

Read More →