Avrupa’da Yükselen Yabancı ve İslâm Karşıtlığının Batı Trakya ve Bulgaristan’daki Türklerin Dini Hayatlarına Yansımaları

“Gümülcine Yeni Cami dün gece kimliği belirsiz kişi veya kişilerin saldırısına uğradı. 9 Ekim Cuma gecesi kimliği belirsiz kişi veya kişiler Yeni Cami’nin kapısına sprey boya ile yazı yazıldı ve şekiller çizildi. Saldırganlar, cami kapısına Yunanca “Türkler dışarı” (Ekso i Turki) yazdılar.”

Bu haberi okuyunca etnik kimliğimizin inkârından sonra sıranın dini kimliğimize geldiğini üstelik mesajın dini mekânlarımıza etnik yazılarla çok açık verildiğini birkez daha gördük. Gerçi bunun ilk ve yeni bir eylem olmadığını maalesef ki biliyoruz. Gelin hafızamızı tazeleyelim;

2015 Nisan ayında Gümülcine’de Yenicemahalle’deki Mahmaut Ağa Camii kundaklanmış ve çıkan yangında ciddi maddi hasar meydana gelmişti. Aynı gece Alankuyu Mescidi’nin bahçesi saldırıya uğrayarak ağaçlar kesilip bahçeye zarar verilmişti.

2014 Nisan ayında, Dedeağaç’taki Avandos mahallesi mescidinin kapısına kesilmi bir domuz kafası bırakılmıştı.

2014’te Rodos’ta Müslüman mezarlığına yırtılmış Kur’an-ı Kerim sayfaları Altın Şafak broşürleriyle birlikte atılmıştı.

2013’te Başkent Atina’da Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma Fethiye Camii’nin restorasyonu amacıyla yapılan ihaleye karşı çıkan aşırı sağcı bir grup ihalenin yapıldığı binaya saldırı düzenlemişti.

2012’de Gümülcine’deki Eski Camii’ye 20 kişilik bir topluluk tarafından molotof kokteylleri ve havai fişeklerle kundaklama girişiminde bulunulmuş, caminin arka pencerelerinden birine “Altın Şafak”ın (Hirisi Avgi) adı yazılı bir pankart asıldı.

2011’de Kavala’da Alaca Camii’nin girişinde, kimliği tespit edilemeyen kişi ya da kişilerin bir domuzu kestikleri, daha sonra başını bıçak ile ahşap kapı üzerine çiviledikleri bildirilmişti.

2011’de Gümülcine’ye bağlı Uysallı Köyü Camii’nin camları kimliği belirsiz kişi veya kişilerce kırılmıştı.

2010’da İskeçe Beyköy Camii’ne molotoflu saldırı düzenlenmişti.

2009’da İskeçe’deki Sünne Camii’ne kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından düzenlenen saldırıda, caminin camları kırılmış, kapı ve duvarlarına boya ile Yunanca küfür içeren sloganlar yazılmıştı.

2009’da Gümülcine Poşpoş mahallesindeki Türk Azınlığa ait mezarlık, kimliği belirsiz kişilerce tahrip edilmiş, 20’den fazla mezar taşı yerinden sökülerek kırılmıştı. Mezarlık duvarlarına ise “Konsolosluk Defol” ve “Hrisi Avgi- Altın Şafak Örgütü” yazıldığı kaydedilmişti. Aynı mezarlık, 2012’de ikinci kez saldırıya uğramış, bu kez yaklaşık 10 mezar taşına zarar verilmişti.

2004 yılında kundaklanan ve tamamen yanan İskeçe’deki Okçular Köyü Camii, 2009’da tekrar kundaklanarak yakılmak istenmişti.

Bu olaylar, son yıllarda Batı Trakya’da diğer alanlarda yaşanan insan ve Azınlık hakları ihlallerinin yanı sıra dini hayata müdahalede kutsal mekânlara yönelik saldırıların da arttığını da açıkça göstermektedir. Ülke genelinde pek çok olayda adı geçen, Batı Trakya’da da son yıllarda yukarıda da sıraladığımız olaylarla da adını duyuran göçmen ve yabancı karşıtı söylemiyle dikkat çeken ırkçı Altın Şafak’ın siyasi bir parti olarak mecliste güçlenerek yer alması ise Türk Azınlık açısından endişe konusu.

2009’da sadece yüzde 0.29 oy alan Altın Şafak’ın, 2012 seçimlerinde yüzde 7 oy alarak meclise girmesinin ardından aynı yıl Batı Trakya’da Türk Azınlık köylerinde Altın Şafak örgütü üyesi oldukları söylenen motosikletli gruplarca gösteriler ve Gümülcine Türk Gençler Birliği’ne ve T.C. Gümülcine Başkonsolosluğu’na yürüyüşler gerçekleşmişti. 2015 Eylül seçimlerinin ardından 18 milletvekili ile parlamentoda 3. güç olarak, Avrupa Birliği ülkelerinde faaliyete müsaade edilen Neonazi yanlısı tek siyasi parti olarak var olmaya devam eden Altın Şafak’ın bölgeye etkisi ne olacak göreceğiz.

Gelin bir de 7,3 milyon nüfuslu Bulgaristan’da yaşayan 1,5 milyon Müslüman Türk’ün maruz kaldıklarına bakalım.

Bulgaristan’da ırkçı grupların Müslüman ibadet yerlerine saldırıları sistematik olarak devam ettiği ve Müslüman nüfusun tepkisine rağmen son 25 yılda bu tür eylemlerin sayısının 250’ye ulaştığı kaydediliyor.

Bulgar parlamentosunda da hala yer alan ırkçı Ataka (Atak) partisi gibi oluşumların üyelerinin saldırıları özellikle son yıllarda arttığı belirtiliyor. Hatırlanacağı üzere, 2011 Mayıs’ında, Bulgaristan’ın Türklere olan zulüm ve soykırım politikalarına karşı ilk direniş ateşinin yakıldığı kent olarak bilinen Cebel’de, on binlerce Türk’ün kutlamalar için bir araya geldiği gün, ATAKA taraftarları, cami önünde Cuma namazı kılan cemaatin üzerine yumurta attı ve bir seccadeyi yaktı.

ATAKA yandaşları, bundan kısa bir süre önce de, yine Cuma namazı sırasında Ataka partisi milletvekilleri Sofya’da Banya Başı Camisi’ne karşı provokatif bir eyleme imza atmışlardı.

2010’da Şumnu’da bulunan Şerif Halil Paşa Camii (Tombul Camii) saldırıya uğramıştı. Şerif Halil Paşa Camii’nin duvarlarına gamalı haç işareti çizilerek, İslam karşıtı küfür içerikli sloganlar yazılmıştı.

2012 yılında Nevrakop’ta bulunan Blagoevgrad Bölge Müftülüğü binasına kesilmiş bir domuz başı asılmıştı. 2014 yılında ise Nevrokop’taki yaklaşık 500 yıllık Karaca Paşa Camisi’nin minaresine önce 2,5 metre boyunda demirden yapılmış bir haç dikilmiş, sonrada minarenin alt kısmına kırmızı boyayla gamalı haç çizilip, Hristiyan propagandası içeren ırkçı sloganlar yazılmıştı.

Yine 2012’de Velingrad Merkez Cami saldırıya uğramış, daha önce de Müslüman mezarlığında kabirler kırılıp tahrip edilmişti.
2015’te ise saldırılar oldukça yoğunlaşmış görünüyor.

Blagoevgrad şehrinde yaşanan olayda caminin girişine kesik domuz ayakları ile kanlı kalplerin bırakıldığı bildirilmişti.

Olayın Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinin 137. yıl dönümünün kutlandığı günde gerçekleştirilmesi dikkatleri çekmişti.

Varna’daki Aziziye Camii’nde sabah namazı öncesinde meydana gelen yangının çıkış sebebinin İslam karşıtlarının saldırısı olduğundan şüphelenilmişti. Aynı caminin çatısı iki yıl önce de ateşe verilmişti.

2015’te Yukarırahova’da (Gorna Oryahovits) bu kez inşaat halindeki camiye saldırı düzenlenmişti. Irkçı ve İslam karşıtları tarafından düzenlendiği belirtilen saldırıda camiye gamalı haç işaretleri ve hakaret içerikli ifadeler çizilmişti. Irkçıların aşırı tepkilerinden dolayı caminin minaresinin yapımından vazgeçilmişti. Ancak saldırılar ve engellemeler durmayınca caminin inşaatı da durdu. Cami şu an kaba inşaatı tamamlanmış halde durduğu bildiriliyor.

Bu yılın Ramazan ayının başında ise Gotse Delçev’de de camiye “kesik domuz başı” atılarak saldırıda bulunulmuştu.

Yine bu yıl, Dobriç şehrinde bulunan Hacı Osman Camisi’nin duvarlarına 2 metrelik haç çizilmiş, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Filibe’nin merkezindeki Hüdavendigar Camii (Cuma Camii) ise ateşe verilerek yakılmak istenmişti. Murat Hüdavendigar Camii2014’te de gösteri yapan bir grubun, taşlarla ve yanıcı maddelerle saldırısına maruz kalmıştı.

Avrupa genelinde yükselen İslamofobi ve yabancı düşmanlığının, yukarıda Batı Trakya ve Bulgaristan Müslüman Türklerinden örneklerini sıraladığımız etkilerinin, farklı etnik ve dini grupların bir arada yaşadığı diğer Balkan ülkelerinde de olduğu muhakkak. Etnik çatışmanın beşiği olan Balkanlar’da İslâm karşıtlığı, ‘90’lardaki etnik baskı sürecinde yaşandığı gibi bu çatışmadan beslenerek şiddetli boyutlara ulaşıyor.

Günümüzde de bölge Müslümanları, bazı çevrelerin “İslâm dinini ve bu dinin mensuplarını kendi varlıklarına karşı tehdit unsuru” olarak görmeleri gerekçesiyle direk ya da dolaylı olarak şiddet eylemlerine maruz kalıyor.

2000’li yıllarda yükselen yabancı ve İslâm düşmanlığıyla birlikte artan ırkçılık ve nefretin kendini gösterdiği alanlardan biri olarak ibadethanelere saldırılarda Avrupa’da da bilanço ağır.

Avrupa ülkelerinde de Müslüman nüfusla paralel olarak artan cami ve mescitler, ırkçı ve Müslüman karşıtı grupların saldırılarına hedef oluyor. Almanya’da 2012 yılından Mart 2014’e kadar camilere 78 saldırı düzenlenmiş. Londra polisinin açıkladığı verilere göre, 2013 yılında sadece başkentte 500 Müslümanlara karşı nefret suçu işlenmiş. Norveç, Danimarka, Hollanda ve Avusturya’da da 2013 ve 2014’te camilere domuz başı bırakma ve cemaat ve imamlara fiziksel şiddet olayları yaşanmış.

Bu da gösteriyor ki, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslâm karşıtlığı gibi toplumları etnik ve dini ayrıştırıcı eylemlerin artışına aklı selim hiçbir ülke kayıtsız kalmamalıdır. Dünyadaki en büyük sorun belki de, birlikte yaşayamamadır. Avrupa ve özellikle etnik ve dini alt ve üst kimliklerin iç içe geçtiği Balkan ülkeleri, ‘farklı olanı kabul edip, farklı kültürlerle, farklı renkteki insanlarla nasıl birlikte yaşayacağımızın cevabını bulmalı ve uygulamalı, içselleştirmede eğer zorlanıyorsa, ‘sindirmek’ eylemini asimilasyon olarak değil hazmetme olarak algılamalıdır.

Dilek Adalı OSMAN

 

No Comments