Review Category : Genel

TRAKYA – BALKAN TÜRKLERİ KÜLTÜR ve DAYANIŞMA DERNEĞİ

                                                            D U Y U R U

 

06 Kasım 2016 Pazar günü Bulgaristan Cumhuriyetinde,  Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçimleri ve ulusal referandum  yapılacaktır.                                    Türkiye Cumhuriyetinde oturan Türk asıllı Bulgaristan vatandaşlarını  Anayasal hakları olan seçme hakkını kullanmak üzere  sandığa davet ediyoruz. Bulgaristan Edirne Başkonsolosluğu tarafından açılacak seçim  sandığına,  Edirne’de oturan çifte vatandaşların katılmalarını önemle duyuruyoruz.             

Çifte vatandaşlar, 06.10.2016 Pazar günü,  saat 08.00’den  20.00’ ye kadar Bulgaristan Edirne Başkonsolosluğunda açılacak Seçim Sandığına giderek görevlilere Bulgaristan Kimliğini veya Pasaportunu ibraz etmek şartı ile oylarını kullanabileceklerdir. Bilindiği gibi Bulgaristan Parlamentosu hem sandık sayısını sınırlıyor hem de  “2 defa peş peşe oy kullanmayan kütükten düşürülecektir” kararı alıyor.

Soydaşlarımızın bu hassasiyeti göz önünde bulundurarak Oylamaya katılmalarını önemle rica olunur.

Saygılarımızla,

Yönetim Kurulu

 

 

Read More →

TRAKYA – BALKAN TÜRKLERİ KÜLTÜR ve DAYANIŞMA DERNEĞİ

                                                    D U Y U R U

 06 Kasım 2016 Pazar günü Bulgaristan Cumhuriyetinde,  Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçimleri ve ulusal referandum  yapılacaktır.                               Türkiye Cumhuriyetinde oturan Türk asıllı Bulgaristan vatandaşlarını  Anayasal hakları olan seçme hakkını kullanmak üzere  sandığa davet ediyoruz. Bulgaristan Edirne Başkonsolosluğu tarafından açılacak seçim  sandığına,  Edirne’de oturan çifte vatandaşların katılmalarını önemle duyuruyoruz.             

Çifte vatandaşlar, 06.Kasım.2016 Pazar günü,  saat 08.00’den  20.00’ ye kadar Bulgaristan Edirne Başkonsolosluğunda açılacak Seçim Sandığına giderek görevlilere Bulgaristan Kimliğini veya Pasaportunu ibraz etmek şartı ile oylarını kullanabileceklerdir. Bilindiği gibi Bulgaristan Parlamentosu hem sandık sayısını sınırlıyor hem de  “2 defa peş peşe oy kullanmayan kütükten düşürülecektir” kararı alıyor.

         Soydaşlarımızın bu hassasiyeti göz önünde bulundurarak Oylamaya katılmalarını önemle rica olunur.

Saygılarımızla,

Yönetim Kurulu

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Read More →

Dr. Mustafa Hacı, yeniden Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü seçildi

Bugün Sofya’da gerçekleşen Bulgaristan Müslümanları Olağan Konferansında yapılan oylamada şimdiki Başmüftü Dr. Mustafa Hacı oybirliği ile yeniden Başmüftü olarak seçildi.

Yüksek İslam Şura Başkanı ise Başmüftü Vekili ve geçici Yüksek Şura Başkanı Vedat Ahmet oldu.

Mustafa hacı yapmış olduğu konuşmasında yeniden Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü seçilmesinden dolayı tüm delegelere teşekkür etti. Hacı, “2010-2011 yıllarında yaşanılan sorunlar yine yaşana bilir. Onun için hep birlikte bu zorlukları aşacağımıza eminim. Siz değerli cemaatimiz ile birlikte olduğumuz sürece biz her çeşit zorlukları aşarız.” diye sözlerine ekledi.

Sofya Milli Kültür Sarayı’nda sıkı güvenlik önlemleri alınarak 976 delegenin katılımıyla gerçekleşen Konferansa yurtiçinden ve yurtdışından çok sayıda misafir katıldı.

Kaynak: Kırcaali Haber

Read More →

BEYAZ SÜTUNDA KANIMIZ NAKIŞ

Kapıkule’nin orda,

Arda, Meriç ve Tunca’nın kesiştiği ırmaklarda,

beyaz kemerli köprü ortasında,

Selimiye süngüsünün derin gölgesinde,

Bulgaristan Türklüğünün kalbi atmakta.

At kuyruklu,

uzak ufukları görebilen Oğuz Kağan’ın torunu,

kıl heybesindeki yavrularını,

bu yol ayrımından

Balkanlar’ın eteklerine uğurlarken,

sanki önceden sezmiş,

suyun ötesine geçtiğimizde,

ileride başımıza gelecekleri.

Ne de olsa önceden bu topraklar,

atamızın meşhur buyruğundaki Urum Kağan’ınmış .

Bu fermanın ilk mısralarını hatırlayalım;

“- Ben Türklerin Kağan’ıyım,

Dünyanın dört bucağına hakim olmam gerekir.

Sizlerden itaat istiyorum.

Kim benim buyruğuma baş eğerse,

hediyelerini kabul eder dost sayarım.

Her kimde baş eğmez ise, ona gazap eder,

üzerine ordu çekip, baskın yapar yok ederim.”

Çin Kağan’ı itaatini ve dostluğunu bildirmiş.

Ama Urum Kağan’ı itaatini bildirmemiş

ve Trakya ovasında Türk cengaver cirit atmış…

Git zaman, gel zaman,

Edirne köprüsü altından çok sular geçti,

bazen oluk oluk al kanımız,

bazen de acı feryadımızın çığlığı sel olup aktı.

Bizim tek tesellimiz

ve tükenmeyen umudumuz,

güneydeki o şefkat ve sıcaklık saçan,

burç kulesinden bizleri gözetleyen,

iri ve keskin bakışlı ecdat gözüydü.

Karda ve tufanda,

yakıcı ağustos sıcağında bile,

bizim sadık bekçimiz her daim nöbetindeydi.

Tarihimizde ve hayatımızda

sembollerin yeri, anlamı ayrıdır.

Kapıkule,

Meriç üzerindeki beyaz kemerli köprü,

yanı başındaki yeşil Er meydanı,

biraz yukarıdaki Sinan’ın ihtişamlı mirası derken,

atar damarımızda akan kırmızı asil kanı

canlı ve diri tutan,

yeni bir sonsuzluk sembolü eklendi,

akıncı ecdadımızın Kapıkule’sine

– Türkan Bebeğin Beyaz Anıtı.

Srebrebnitsalı dört yaşındaki kız çocuğu sorabilmişti;

“- Anneciğim, küçük kızlar için küçük kurşun var mı !”diye.

Türkan’mız ise henüz masum ve siyah gözlü bir bebekti,

alnının ortasına hoyratça kurşun isabet ettiğinde.

Acısının yüreklerimizde kan seli akıttığında…

Bundan sonra bizim oralarda ıssız kaldı dağlar.

Su değirmenin ağır taşı altında ezildi bağrımız.

Çarklar durdu.

Fecirler den nefret eder olduk.

Hepimiz tek yürek sabır taşı olduk.

Ve yeniden

Oğuz Kağan’ın yadigarı olduğumuzu hatırladık,

çünkü kurt göklerin,

ala geyik ise toprağın ve ruhun sembolüydü.

Nice Türk Destanında olduğu gibi,

bizim dağının vadilerinde ve sarp kayalıklarında

kınalı geyikler ve ceylanlar dolaşırdı.

Küçük geyik ve ceylan yavrularına

uzatılan namlunun karşıtını bize

yine ecdadımız öğütlemekte.

Bir gün, Oğuz Kağan, ormanda bir geyik ele geçirip,

onu bir söğüt dalı ile bir ağaca bağlayıp,

oradan uzaklaşır.

Tan ağarırken gelip, görür ki, canavar geyiği yemiş.

Sonra, bir ayı tutar,

onu altın kuşağı ile ağaca bağlayıp gider.

Ertesi sabah, görür ki, canavar ayıyı da yeyip gitmiş.

Bu kez o ağacın dibinde kendisi durur

ve canavarı öldürür…

Söğüt dalı veya altın kuşakla o ağaca

bağlanan masum geyiğin ve suçsuz sevimli ayıcığın

akıbeti, kimin kinle tıpatıp benzeşmekte?

Türkan bebekleri,

onların çilekeş anne ve babalarını

kurtaramayanlar utansın!

Gün geldi, Türkan Bebek,

bir beyaz kanatlı melek gibi,

suyun ötesine ulaştı.

Sedefçi başı,

yeşil park inşa etti onun için.

Behçet’in maharetli parmakları

gece gündüz beyaz mermeri oydu

ve beyaz kanatlı meleği

yeniden anne kucağına

kavuşturdu…

Bu özgürlük sevincinin mahşerinde,

Doktor Esma’nın elleri titriyordu,

Türkan’ın beyaz tül duvağını açarken…

Hüngür, hüngür ağladı,

Arda boylarından gelen,

elleri katran ve menekşe kokan,

al yanaklı kadın alayı.

Kaderine küsmüş, boyunları kısalmış,

çakmak çakmak gözleri ışıldayan erkekler

suskundu,

dudaklarını ısırıyordu çaresizlik.

Suyun ötesinden, bön bön bakan

kızıl gözlü ajanlar da gelmişti,

Türkan Bebeğin dirilişine.

Ama o kahpe tek kurşunun

şimdiki sahibini öğrendiklerinde,

dört nala suyun ötesine koştular…

Yerli mal fanatikleri,

Türk kanı ve ruhu yoksunlarını da epeyce korku sardı.

Balkanlar’dan,

yiğit Mustafa’lar,

ölümsüz Türkan’lar tugayları

akın akın dönüyordu

Türkün öz Ana Toprağı’na.

Nehirlerin ve köprülerin kesiştiği noktada

atmakta kalplerimiz.

Anne ve kızının masumiyeti

bembeyaz sütünde yaşam bulmuş.

Sihirli yontucu,

kaderimizi beyaz mermere kanla oymuş.

İşte o beyaz muammada gizli bizim alın çizgimiz!

Şair ne kadar da doğru söylemiş;

“Elindeyse, beyazdan gel de sıyır beyazı!”

Mümin Topçu

Read More →